Yeniden merhaba, bu sefer arayı fazla açmadan ikinci yazıyı
yazmayı başaracağım sanırım. Yazıya başlamadan önce değineceğim iki konu var:
1)İlk yazımla ilgili güzel sözleriniz ve beğenileriniz için çok teşekkür
ederim, insanı tekrar yazmaya motive eden en önemli şey bu bence. 2)İlk yazımda
eklediğim fotoğraflar görünmüyormuş, onu sonradan fark ettim. O sorunu
düzelttim, ilk yazıya dönüp fotoğraflara bakabilirsiniz.
Her gün, gideceğim yerleri, aldığım haritada çizip,
internette yolun eğimini hesaplıyordum. (www.mapmyride.com
burada haritada gideceğiniz yeri seçiyorsunuz, yolun eğimini, rakımını ve
profilini veriyor. Çok kullanışlı bir site, turum boyunca çok işime yaradı.)
Yolun tırmanışlı veya düz olmasına göre kaç km süreceğime karar veriyordum.
Mesela, düz, tırmanışı az bir rota izleyeceksem, 180-200 km’lik bir rota çiziyordum.(İsviçre’de
düz bir yer yok aslında, genel olarak ülkeyi batıdan doğuya doğru Alpler
kaplamış. Nispeten az eğimli yerleri düz olarak tanımlıyorum.) Tırmanışlı
rotalarda ise 100-120 km civarı bisiklete biniyordum.
Sabahtan akşama kadar bisiklete biniyor, geceleri ise bir
sonraki günün rotasını çiziyordum. Nereye gitmeliyim, nerden gitmeliyim vs. karar
vermek çok zor olmuyordu çünkü bu ülkenin her yeri güzel, plan yapmadan
rastgele bir yerlere gitsem bile harika manzaralar göreceğimi biliyordum.
İsviçre yolları beni çok şaşırttı. Şehirlerarası yolları
bile tek şerit. Tek şerit ve yanında bisiklet yolu. Otobanları bile 2
şeritli.
Bence bir yeri güzel yapan, oranın insanlarıdır. O kadar
güzel korumuşlar ki doğalarını, o kadar güzel yerleşmişler ki… Yamaçlarda tek
başına, şirin mi şirin dağ evleri, kulübeler görüyorsunuz ve insanların bu
kadar güzel estetik anlayışına sahip olmalarına hayret ediyorsunuz.
Tur esnasında sürekli
durup fotoğraf çekiyordum, fotoğraf çekmekten ilerleyemiyordum. Öyle ki 500 m
aralıklarla durup fotoğraf çekmem gerekiyordu. ” Bu manzarayı kaçıramam”, “bu da
kaçmaz”, “Oha bu da ne!” vs. deyip duruyordum.
Üçüncü bölümde görüşmek üzere! Bir videoyla veda yapalım: